Psikanalitik psikoterapi, Sigmund Freud’un psikanaliz kuramından ilham alan bir psikoterapi yöntemidir. Temel ilkesi, erken çocukluk yaşantılarımızın tüm hayatımız üzerinde belirleyici bir etkiye sahip olduğudur. Özellikle 0-6 yaş döneminde temel bakım verenlerle kurduğumuz ilişkiler, hayatımızın sonraki dönemlerinde de diğer insanlarla tekrarladığımız kalıpları oluşturur.
Erken çocukluk dönemi, tıpkı bir ağacın kökleri gibi, tüm hayatımızı etkileyen temel bir dönemdir. Bu dönemde bakım verenlerimizle kurduğumuz ilişkiler, benlik algımızı, duygusal tepkilerimizi ve diğer insanlarla olan ilişkilerimizi şekillendiren kalıplar oluşturur. Terapistle kurulan ilişki, bu tekrarlayan kalıpları kırmak için bir fırsat sunar. Terapist, danışanın duygularını ve davranışlarını yargılamadan dinler ve bu kalıpların arkasındaki bilinçdışı dinamikleri anlamaya yardımcı olur.
Psikanalitik ve psikodinamik terapide terapist yansız bir tutum takınır. Psikanalitik ve psikodinamik terapi, uzun vadeli bir süreçtir ve danışandan aktif katılım gerektirir. Bu terapi yöntemi, sadece semptomları ortadan kaldırmakla kalmaz, aynı zamanda kişinin benlik algısını ve iç dünyasını da dönüştürmeyi amaçlar. Yönlendirme yapmaktan kaçınır. Amacı, danışanın tüm bu farklı halleri özgürce ifade edebileceği güvenli bir alan oluşturmaktır.
Bu terapi yöntemi, ruhsal olana odaklanır. Bu nedenle terapist genellikle sessiz kalır. Fakat bu pasif bir sessizlik değildir. Aktif bir sessizliktir ve danışanın kendi çağrışımlarına ve düşüncelerine yer açar. Serbest çağrışım bu terapinin temel unsurlarından biridir. Danışan, aklına gelen her şeyi, sansürlemeden ve eleştirmeden ifade etmeye teşvik edilir. Bu sayede, günlük hayatta farkında olmadığımız, bilinçdışı kalan düşünceler ve duygular açığa çıkar.
Serbest çağrışım sadece sözlerle gerçekleşmez. Rüyalar, dil sürçmeleri, sakarlıklar ve duygular da bu dışavurumun birer parçasıdır. Terapist, danışanın tüm bu sinyalleri dikkatle dinler ve yorumlar. Amacı, danışanın kendi iç dünyasını daha iyi anlamasına ve bilinçdışı dinamikleri keşfetmesine yardımcı olmaktır. Psikanalitik psikoterapide değişim, yavaş ve kademeli bir şekilde gerçekleşir. Danışan, kendi keşif sürecine aktif olarak katılarak ve terapistle kurduğu ilişki sayesinde değişimi yaşar. Önemli olan, terapistle kurulan ilişkinin sürekliliğidir. Bu ilişki sayesinde danışan, güvenli bir alan bulmuş olur ve kendini daha rahat ifade edebilir. Zamanla, danışan terapistle olan ilişkisini içselleştirir ve bu sayede daha sağlıklı benlik algısı ve daha işlevsel ilişkiler geliştirir.